İngilizce içindeki into ne anlama geliyor?
İngilizce'deki into kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte into'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki into kelimesi -a, -e, (alan)-da, -a, -e, -a, -e, -e kadar, alanına, içine, içerisine, yönüne, tarafına, -a kadar, -e, -a, içine, şekline, biçimine, içinde, bölü, meraklı, hoşlanmak, değerini düşürmek, giriş yapmak, zorla girmek, haneye tecavüz etmek, girmek, bölmek, girmek, çarpışmak, tesadüfen rastlamak, içeri dalmak, inanıp desteklemek, inanarak destek olmak, yatırım yapmak, giriş yapmak, -i araştırmak, konmak, -e geçiş yapmak, derinlemesine incelemek, yemeğe girişmek, araştırmak, sıkmak, batırmak, göz atmak, kullanmak, arasına karışmak, girişe izin vermek, kabul etmek, almak, geri geri girmek, -e geri geri sürmek, geri geri gidip çarpmak, geri geri sürüp çarpmak, üstelemek, -e çarpmak, aldatmak, kandırmak, -i aşındırmak, dişlerini geçirmek, korozyona uğratmak, etkilemeye başlamak, karıştırmak, içine karışmak, kandırmak, beynini yıkamak, aşılamak, dalmak, yapmaya zorlamak, zorlamak, zorlamak, acele ettirmek, alev almak, tutuşmak, kahkahayı basmak, gözyaşlarını tutamamak, lafa tutmak, yapmaya zorlamak, ikna etmek, şüphe duymak, kuşku duymak, -e dönüşmek, vites değiştirmek, üstünü değişmek, -dan içeri dalmak, ikna etmek, ikna etmek, zorlamak, zorlamak, maruz kalmak, görüşmek, -e girmek, doğmak, yaratılmak, yürürlüğe girmek, kısaltmak, kandırmak, bağlamak, dönüştürmek, bozdurmak, dönüştürmek, çevirmek, çevirmek, dönüşmek, tıkmak, sığdırmak, çarpmak, bindirmek, çarpmak, zorla araya sokmak, kesmek, kesmek, kesi yapmak, batmak, gölge düşürmek, kesmek, bölmek, fırlatmak, kandırmak, kandırmak, dönüşmek, kandırmak, kendini kandırmak, kazmak, -e inmek, -e batmak, gelişmek, tekrar tekrar söylemek, batırmak, boğulmak, yavaş yavaş ...e dönüşmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
into kelimesinin anlamı
-a, -epreposition (to the inside of) Come into my office. Ofisime gel. |
(alan)-dapreposition (field of interest) (meslek, hobi, vb.) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He went into architecture after his studies. Mimarlık alanında çalışmaya başladı. |
-a, -epreposition (to the condition of) He got himself into trouble with his unkind remarks. Hoş olmayan sözler söyleyerek başını derde soktu. |
-a, -epreposition (making physical contact) His car ran into a tree. Arabasıyla ağaca çarptı. |
-e kadarpreposition (indicating route) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) This road continues into the next county. Bu yol, ileriki kasabaya kadar gitmektedir. |
alanınapreposition (in toward) (görüş, vb.) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The car is coming into view now. |
içine, içerisinepreposition (to the heart of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The detectives looked into the case in great detail. |
yönüne, tarafınapreposition (to the direction of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He was staring into space. Sunflowers always turn to face into the sun. |
-a kadarpreposition (involved) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) We're well into the last stage of our project. |
-e, -apreposition (result) (yapmaya, etmeye) She was forced into an admission of the theft. |
içinepreposition (engaged) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You entered into a formal agreement when you signed. |
şekline, biçiminepreposition (change of state) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The house fell into disrepair. The car is coming into view now. |
içindepreposition (time: continuing) (ayın, vb.) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We're now well into the month of May. |
bölüpreposition (math: division) (matematik) Four into twelve is three. |
meraklı(slang (enjoy, like) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Sabina is really into jazz music. Rob isn't into football. |
hoşlanmak(informal (like romantically) (birisinden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It's obvious from the way Liam looks at you that he is really into you. |
değerini düşürmekphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (reduce in value) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Falling oil prices are biting into the profits of energy companies. |
giriş yapmakphrasal verb, transitive, separable (check into: hotel, etc.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
zorla girmekphrasal verb, transitive, inseparable (enter by force) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Criminals broke into the house. |
haneye tecavüz etmekphrasal verb, transitive, inseparable (building: enter by force) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Thieves broke into the house and stole several items of jewellery. |
girmekphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (smile, song, run: start suddenly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I was surprised when the old lady suddenly broke into song. |
bölmekphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (conversation: interrupt) (konuşma) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Gary broke into our conversation to announce that dinner was ready. |
girmekphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (field of work) (bir iş koluna, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Joanna wants to break into digital marketing to advance her career. |
çarpışmakphrasal verb, transitive, inseparable (collide with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I have a huge bruise where I bumped into the corner of the table. // I bumped into the car in front of me on the way to work. |
tesadüfen rastlamakphrasal verb, transitive, inseparable (informal, figurative (meet by chance) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Guess who I bumped into at the supermarket? |
içeri dalmakphrasal verb, transitive, inseparable (informal (enter) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The angry man burst into the room. |
inanıp desteklemek, inanarak destek olmakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (accept as valid) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It is difficult trying to get people to buy into the idea. |
yatırım yapmakphrasal verb, transitive, inseparable (invest in) (bir şirkete, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This is an opportunity for investors to buy into a fast-growing company. |
giriş yapmakphrasal verb, transitive, inseparable (sign or book into: hotel, etc.) (bir yere) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My flight arrived late so I had to check into a hotel near the airport. |
-i araştırmakphrasal verb, transitive, inseparable (US (investigate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We are checking into discount flights to London. |
konmakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (money: acquire, inherit) (miras) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He came into a large inheritance when he was quite young. |
-e geçiş yapmak(defy genres) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Run DMC were one of the first rap acts to cross over into the rock charts. |
derinlemesine incelemekphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (investigate, research) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He was eager to delve into the ancient archives discovered in the monastery. |
yemeğe girişmekphrasal verb, transitive, inseparable (informal (eat heartily) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The apple pie looks delicious; I can't wait to dig into it. |
araştırmakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative, informal (investigate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The detective started digging into the suspect's past. |
sıkmakphrasal verb, transitive, inseparable (press into) (pantolon, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) David's trousers were too tight and the waistband was digging into him. |
batırmakphrasal verb, transitive, separable (press into) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Sally dug her hands into the soil. |
göz atmakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative, informal (read, sample briefly) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Whenever I have quarter of an hour to spare I like to dip into Saki's 'Collected Short Stories'. |
kullanmakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative, informal (savings: make use of) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I'm so short of money at the moment that I keep having to dip into my precious savings. |
arasına karışmakverbal expression (be integrated, assimilated) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The police lost sight of Tom when he was absorbed into the crowd. |
girişe izin vermektransitive verb (allow entry) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The night watchman has to go to the door to admit you into the building. |
kabul etmek, almaktransitive verb (as a member) (birisini bir yere) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He was admitted into the golf club as a member. |
geri geri girmek(enter by reversing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jeff looked into the rear-view mirror as he backed into the parking space. |
-e geri geri sürmek(vehicle: reverse into) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My wife always has trouble backing the car into the driveway. |
geri geri gidip çarpmak(hit by reversing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He wasn't paying attention and backed into the bollard. |
geri geri sürüp çarpmak(vehicle: hit while reversing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Matt accidentally backed his car into a lamppost. |
üstelemekverbal expression (pester to do [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My children badgered me into taking them to the playground. |
-e çarpmak(informal (collide with) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Walter neglected to watch where he was going and bashed into a wall. |
aldatmak, kandırmakverbal expression (deceive) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) In Greek mythology, the gods beguiled Heracles into killing his own family. |
-i aşındırmak(acid: corrode) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The acid bites into the metal, etching a pattern. |
dişlerini geçirmek(dig teeth into) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She bit into the apple with vigor. Please bite into the wax so it can make a mould of your teeth. |
korozyona uğratmak(figurative (acid: corrode) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The acid bites into the metal. |
etkilemeye başlamak(figurative (start to affect [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When you work from home, it is easy to let work bleed into your family time. |
karıştırmak(merge into) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Blend the blue paint into the green using a soft brush. |
içine karışmak(figurative (be indistinguishable) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Without the usual school routine, the days seem to blend into one another. |
kandırmakverbal expression (deceive, fool) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Steve bluffed Joe into doing the laundry all week. |
beynini yıkamak(indoctrinate into doing) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The cult brainwashed Brian into leaving his family. |
aşılamak(figurative (instill, inspire) (fikir, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Her writing has breathed new life into a tired old subject. |
dalmak(enter casually) (odaya, içeri, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Roger breezed into the room as though nothing were wrong. |
yapmaya zorlamak(figurative (force to do, intimidate) (birşeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My colleagues bulldozed me into doing the presentation. |
zorlamak(force using threats) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Greg didn't want to shoplift, but his classmates bullied him into it. |
zorlamakverbal expression (force using threats) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) A group of older girls bullied Lea into handing over her lunch money. |
acele ettirmek(push quickly) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
alev almak, tutuşmakverbal expression (informal (catch fire) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The bus burst into flames, trapping the passengers inside. |
kahkahayı basmakverbal expression (informal (start laughing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They burst into laughter at the sight of his clown costume. |
gözyaşlarını tutamamakverbal expression (informal (start crying suddenly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She burst into tears at the news of her friend's death. |
lafa tutmaktransitive verb (US, figurative, informal (accost, force to converse) (mecazlı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The next thing I knew, he'd buttonholed me into a discussion about taxes. |
yapmaya zorlamakverbal expression (US, figurative, informal (accost, force to do) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The interviewer buttonholed me into making comments I later regretted. |
ikna etmekverbal expression (coax, persuade) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Ron cajoled his parents into allowing him to borrow their car. ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Geçirdiği ağır rahatsızlıktan sonra, Murat'ı sigarayı bırakmaya ikna etmek çok da zor olmadı. |
şüphe duymak, kuşku duymakverbal expression (cast doubt on [sth]) (bir şeyden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
-e dönüşmek(be transformed) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The larva changed into an adult. |
vites değiştirmek(switch vehicle gears) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) On the hill, change into second gear. |
üstünü değişmek(put on: fresh clothes) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When she gets home from the office, Lisa changes into jeans and a T-shirt. |
-dan içeri dalmak(rush into: a room, etc.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The robber charged into the bank and shouted "Hands in the air!" |
ikna etmek(persuade, entice into) (birisini bir şeye) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) No matter how hard I tried, it was impossible to coax my cat into the carrier. |
ikna etmekverbal expression (persuade, entice into doing) (birisini bir şey yapmaya) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jessica tried to coax her daughter into eating the oatmeal. |
zorlamaktransitive verb (force, compel) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The police coerced the suspect into confessing to the crime. |
zorlamaktransitive verb (force, compel) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The government was coerced into accepting the treaty. |
maruz kalmakverbal expression (be exposed to: [sth] harmful) (zararlı bir şeye) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I phoned the doctor as soon as I found out I had come in contact with someone who had Swine Flu. |
görüşmekverbal expression (meet: [sb]) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
-e girmek(enter) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) When the famous actress came into the room, everyone turned to look at her. |
doğmakverbal expression (be born) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The Internet didn't just come into being spontaneously. It is the result of decades of research and development. |
yaratılmakverbal expression (be created) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
yürürlüğe girmekverbal expression (become applicable, active) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The new law does not come into force until February of next year. |
kısaltmaktransitive verb (condense, make more concise) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Can you compress this essay into half the number of pages? |
kandırmakverbal expression (informal (trick [sb] into doing [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) My friends conned me into going to see a musical. |
bağlamaktransitive verb (merge, bring together) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The author conflated the stories of three earlier novels into one masterpiece. |
dönüştürmek(transform, adapt) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Mack converted the mailbox into a birdhouse. |
bozdurmak(currency: exchange) (döviz) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I need to convert my US dollars into pounds sterling. |
dönüştürmek, çevirmek(change over) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Do you know the formula to convert inches to centimeters? |
çevirmektransitive verb (measure: find equivalent) (ölçü) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
dönüşmek(change to different form) (başka şekle girmek) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This sofa converts into a bed. |
tıkmak(fit [sth] into small space) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I tried to cram all my clothes into one suitcase, but then I couldn't shut it. |
sığdırmak(figurative (fit [sth] into limited time) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We crammed a lot of sightseeing into our three days in Paris. |
çarpmak(collide violently) (birisine, bir şeye) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) A drunk driver crashed into the side of the house. The skier crashed into the other skier. |
bindirmek, çarpmak(vehicle: cause to collide with [sth]) (bir şeye) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He crashed his car into a tree. |
zorla araya sokmaktransitive verb (figurative (introduce forcibly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He always crowbars the topic of the Second World War into every conversation. |
kesmek(chop up, slice [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The mother cut her daughter's dinner into small pieces. |
kesmek, kesi yapmak(slice [sth] with a knife, etc.) (tıp) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The surgeon cut into the patient's chest. |
batmak(dig: into skin, etc.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The handle of the shopping bag was cutting into his fingers. |
gölge düşürmek(figurative (detract from) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This recession is really cutting into my luxury lifestyle! |
kesmek, bölmek(conversation: interrupt) (konuşmayı, sohbeti) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Roger apologized for cutting into our conversation, but said that he had some urgent news. |
fırlatmak(throw [sth] against) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Janet dashed the plate against the wall. |
kandırmakverbal expression (fool into doing) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The positive feedback I was getting from my boss deceived me into thinking I would get the promotion. |
kandırmakverbal expression (trick into doing) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The enemy decoyed the fighter pilots into shooting at unarmed missiles. |
dönüşmek(become through deterioration) (bozularak, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The formal debate quickly degenerated into a shouting match. |
kandırmakverbal expression (mislead into doing [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't let the politicians delude you into thinking that the proposal is in the best interest of the country. |
kendini kandırmakverbal expression (think, believe, etc. mistakenly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't delude yourself into thinking that your life would be better in another city. |
kazmak(dig, dip into [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The gardener delved into the soil with her spade. |
-e inmek(enter [sth] by going down) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) If we enter through this tunnel we will descend into a large cavern. |
-e batmak(figurative (turn to: [sth] less moral) (mecazlı) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The use of methamphetamines will cause you to descend into a living hell of addiction. |
gelişmek(become, evolve to be) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Shaun has developed into an excellent tennis player. |
tekrar tekrar söylemektransitive verb (say repeatedly) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Our teacher dinned the times table into us. |
batırmak(immerse in liquid) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Elizabeth dipped her toes into the water to feel how cold it was. |
boğulmak(figurative (break down emotionally) (gözyaşlarına, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
yavaş yavaş ...e dönüşmek(film image: change gradually) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The final scene dissolved into the credits. |
İngilizce öğrenelim
Artık into'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
into ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.