İngilizce içindeki back ne anlama geliyor?
İngilizce'deki back kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte back'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki back kelimesi sırt, arka taraf, arka yüz, arka taraf, geri, geriye, geri gitmek, geriye sürmek, son, uzak, arka, geçmiş, gecikmiş, geri, geri, arka, arka, sırt, arka, desteklemek, bahis oynamak, bahse girmek, arkasında olmak, eşlik etmek, arkaya yerleştirmek, desteklemek, destek vermek, küstahça cevap vermek, cevabı yapıştırmak, cevap vermek, geri çekilmek, vazgeçmek, geri çekilmek, vazgeçmek, sözünden dönmek, caymak, yedeklemek, desteklemek, onaylamak, geri sürmek, geri gitmek, geri geri gitmek, birikmek, geri dönmek, geri püskürtmek, iyileşmek, toparlanmak, geri dönmek, geri gelmek, getirmek, alıp getirmek, geri getirmek, geri getirmek, hatırlatmak, tekrar açmak, yeniden açmak, kusmak, çıkarmak, topu başa yakın atmak, geri satın almak, geri kazanmak, geri kazanmak, dönmek, dönüş yapmak, aklına gelmek, hatırına gelmek, karşılık vermek, harcamaları kısmak, azaltmak, -den beri var olmak, geri dönmek, geri gitmek, geriye doğru katlamak, çekilmek, geride kalmak, geri çekilmek, güvenmek, dayanıp güvenmek, rapor vermek, etkilemek, sırt çukuru, zamanında, -e kadar gitmek, arkada, ileri geri, bir ileri bir geri, söz dalaşı, laf dalaşı, arka kapak, arka kapı, arka kısım, arka bölüm, evindeki, eve, geri geri girmek, -e geri geri sürmek, geri geri gidip çarpmak, geri geri sürüp çarpmak, idari departman, karşılanmamış sipariş, arka yol, sırt masajı, o zamanlar, sırt sırta, arka arkaya, normale dönmek, arka bahçe, arka avlu, semt, arka bahçe, uzak bölge, arka koltuktaki, arka plandaki, destek, yedek kopya, yığın, trafik sıkışıklığı, yedek, yedek kopya, hemen dönmek, arkasından, hayata döndürmek, yaşama döndürmek, tekrar uygulamaya geçirmek, arkaya taramak, geriye taramak, geri satın alma, geri aramak, geri aramak, nakit paraüstü, nakit puan, orta saha oyuncusu, geri dönmek, kesinti, geri çekilmek, çekmek, geride kalmak, yedek, geri bildirimde bulunmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
back kelimesinin anlamı
sırtnoun (body: spine) (vücut) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He hurt his back playing tennis. Tenis oynarken sırtını incitti. |
arka taraf, arka yüznoun (reverse side) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Please read the text on the back of the paper. Lütfen kağıdın arka yüzündeki metni oku. |
arka tarafnoun (rear) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I can sit in the back of the car and you can sit in the front. |
geri, geriyeadverb (returning) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) After the picnic, they walked back to the car and drove home. ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Geriye doğru ilerleyin lütfen. |
geri gitmekintransitive verb (move backward) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He backed into the parking space. |
geriye sürmektransitive verb (move in reverse) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He backed the car down the driveway ... right into a lamppost. Arabasını geriye doğru sürerken sokak lambasına çarptı. |
sonadjective (last, final) (sayfa, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The back pages of the magazine are devoted to advertisements. |
uzakadjective (remote) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) They're going to camp out in the back woods. |
arkaadjective (at the rear) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) How many passengers will fit on your back seat? ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Arka kapıdan içeri girdiler. |
geçmişadjective (of the past) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I would like to buy a back copy of the magazine. |
gecikmişadjective (in arrears) (ücret, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She received back pay to make up for the accounting error. |
geriadjective (going back) (geriye doğru giden) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) His back pass led to the goal that won the match. |
geriadverb (in return) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She gave back the book. Kitabı geri verdi. |
arkanoun (reverse side: body part) (el, avuç, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She wrote his telephone number on the back of her hand. |
arkanoun (rear) (otomobil, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We hired a van and put the boxes in the back. Arabanın arkasına ben oturayım, sen de öne otur. |
sırtnoun (part of [sth] covering the back) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The company's logo will appear on the shirt back. |
arkanoun (reverse side: chair) (koltuk, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He placed his hands on the back of the chair. |
desteklemektransitive verb (support [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) You should back your argument with facts. İddianızı gerçeklerle desteklemeniz gerekir. |
bahis oynamak, bahse girmektransitive verb (wager on) (bir şeyin üzerine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Which horse should we back? |
arkasında olmaktransitive verb (form background of) (birşeyin) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The field is backed by a row of trees. |
eşlik etmektransitive verb (informal (music: accompany) (müzik) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They're going to back Bob Dylan on his next tour. |
arkaya yerleştirmektransitive verb (mount) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She backed the photo with grey card. |
desteklemek, destek vermektransitive verb (support [sb]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I back this candidate for mayor. Tartışmada çok sevdiği arkadaşına arka çıktı. |
küstahça cevap vermekphrasal verb, intransitive (informal (reply impudently) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Take your hands out of your pockets and don't answer back, young man! |
cevabı yapıştırmakphrasal verb, transitive, separable (informal (reply impudently) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If she gets bossy, answer her back. |
cevap vermekphrasal verb, transitive, separable (informal (respond) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I left a message for him but he hasn't answered me back. |
geri çekilmekphrasal verb, intransitive (retreat) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Back away from the cookies and no one gets hurt. He nodded vaguely, continuing to dodge and back away. |
vazgeçmekphrasal verb, intransitive (give in, yield) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Despite the evidence, he refused to back down. |
geri çekilmekphrasal verb, intransitive (withdraw, retreat) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The guys backed off when they saw the police coming. |
vazgeçmekphrasal verb, intransitive (withdraw involvement) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) At the last minute, the investors backed out. |
sözünden dönmek(promise: break) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The couple buying our house backed out of the purchase at the last minute. |
caymak(withdraw from) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Sue backed out of helping us paint the house. |
yedeklemekphrasal verb, transitive, separable (computing: make copies) (bilgisayar) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) It is advisable to back up all the files on your computer regularly, in case of breakdown. |
desteklemekphrasal verb, transitive, separable (support) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Go ahead and tell the boss just what happened; I'll back you up on it. |
onaylamakphrasal verb, transitive, separable (confirm: fact, argument) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The accused man insisted that his wife would back up his story and give him an alibi. |
geri sürmekphrasal verb, transitive, separable (vehicle: reverse) (araç) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) It's difficult to back up a truck when a trailer is attached. |
geri gitmek, geri geri gitmekphrasal verb, intransitive (move in reverse) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) A loud beeping alerts other road users when the lorry is backing up. |
birikmekphrasal verb, intransitive (water: accumulate) (su) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Water has backed up into the toilet and the flush won't work. |
geri dönmekphrasal verb, intransitive (have returned) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I'm back from camp, did you miss me? |
geri püskürtmekphrasal verb, transitive, separable (push, repel) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We were able to beat back the flames before they reached the house. |
iyileşmekphrasal verb, intransitive (figurative, informal (person: recover quickly) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) He was dangerously ill at one point but he bounced back quickly. |
toparlanmakphrasal verb, intransitive (figurative, informal (show resilience) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The company will bounce back from financial instability because its products are in demand. |
geri dönmek, geri gelmekphrasal verb, intransitive (email: be returned) (e-posta iletisi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My e-mail bounced back to me because I mistyped your address. |
getirmek, alıp getirmekphrasal verb, transitive, separable (return with [sth]) (bir şeyi) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Do you want me to bring back some snacks from the store? |
geri getirmekphrasal verb, transitive, separable (informal (reintroduce [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The murderer's lenient sentence led to calls to bring back hanging. |
geri getirmekphrasal verb, transitive, separable (informal (make [sth] popular again) (eski bir modayı, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Designers in Paris have decided to bring back mini-skirts. |
hatırlatmakphrasal verb, transitive, separable (figurative (past, memories: revive) (anı, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Listening to that song brings back happier days. |
tekrar açmak, yeniden açmakphrasal verb, transitive, separable (topic: raise again) (konuyu, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
kusmak, çıkarmakphrasal verb, transitive, separable (informal (food: vomit) (yediklerini) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
topu başa yakın atmakphrasal verb, transitive, separable (baseball) (beysbol) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
geri satın almakphrasal verb, transitive, separable (seller: repurchase [sth] sold) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Redeemable shares come with an agreement that the company can buy them back at a future date. |
geri kazanmakphrasal verb, transitive, separable (figurative (recover: financial loss) (mali durum) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
geri kazanmakphrasal verb, transitive, separable (figurative (recover: [sth] lost) (kaybedilen bir şeyi) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Considering its dismal sales figures and recent bankruptcy, General Motors will have to claw its way back to viability. |
dönmekphrasal verb, intransitive (return) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I came back from the office at about 6.30pm. |
dönüş yapmakphrasal verb, intransitive (return to success) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In 2013, the pop singer came back with a best-selling album. |
aklına gelmek, hatırına gelmek(return to memory) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The name of the film suddenly came back to me. |
karşılık vermek(informal (retort) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) James wanted to come back with a witty retort, but couldn't think of one. |
harcamaları kısmakphrasal verb, intransitive (informal (reduce: spending) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) We've been spending too much. We need to cut back. |
azaltmak(informal (reduce: to economize) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Now that I am unemployed we are going to have to cut back on our spending. |
-den beri var olmak(exist since) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The fossils dated back to the Precambrian eon. |
geri dönmek, geri gitmekphrasal verb, intransitive (retrace one's steps) (bir yere aynı yoldan) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I'm sorry I'm late, but I missed the turn-off for the beach and had to double back. |
geriye doğru katlamakphrasal verb, transitive, separable (fold back) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
çekilmekphrasal verb, intransitive (flinch) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She drew back sharply when the dog barked at her. |
geride kalmakphrasal verb, intransitive (fall behind) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Towards the end of the race, Stacey was becoming tired and started dropping back. |
geri çekilmekphrasal verb, intransitive (withdraw, retreat) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The general ordered his troops to fall back. |
güvenmek, dayanıp güvenmek(informal, figurative (resort to, rely on) (birisine, bir şeye) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Whenever I am in trouble, I know that I can always fall back on my friends and family. |
rapor vermek(report back to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jamie always feeds back to his line manager in a timely manner. |
etkilemek(affect in turn) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The results of the student survey feed back into future teaching practices. |
sırt çukurunoun (curve of lower back) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In this yoga pose, tuck your right arm behind the arch of your back. |
zamanındapreposition (long ago) (uzun zaman önce) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far back as Cleopatra's time, sugaring has been used as a hair removal technique. |
-e kadar gitmekpreposition (from a point in the past) (zaman) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) These cave paintings are believed to date as far back as 17,000 years. |
arkadaadverb (in, towards the rear) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We went to the cinema and sat at the back. |
ileri geriadverb (move: to and fro) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The little girl rocked back and forth on the swing. |
bir ileri bir geriadjective (movement: to and fro) (hareket) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) It is relaxing to sit on the beach and watch the back-and-forth motion of the waves. |
söz dalaşı, laf dalaşınoun (informal (conversation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Rebecca could hear the back and forth of a conversation outside her window. |
arka kapaknoun (book: rear outer part) (kitap) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The back cover had a brief description of the story. |
arka kapınoun (building: rear door) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In this house the back door opens directly into the kitchen. |
arka kısım, arka bölümnoun (rear part) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He cruelly likened her appearance to the back end of a bus! |
evindekiadverb (informal (in your town or country of origin) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Doris missed her life back home in Australia. |
eveadverb (to your house again) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Steve drove us back home after the party. |
geri geri girmek(enter by reversing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jeff looked into the rear-view mirror as he backed into the parking space. |
-e geri geri sürmek(vehicle: reverse into) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My wife always has trouble backing the car into the driveway. |
geri geri gidip çarpmak(hit by reversing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He wasn't paying attention and backed into the bollard. |
geri geri sürüp çarpmak(vehicle: hit while reversing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Matt accidentally backed his car into a lamppost. |
idari departmannoun (administrative department) (şirket) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) All the staff from the back office are going to the pub – do you want to come? |
karşılanmamış siparişnoun (order for [sth] out of stock) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) If your item is not in stock, the company will place a back order for you. |
arka yolnoun (not a main route) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They got lost somewhere in the back roads of Devon. |
sırt masajınoun (massage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
o zamanlaradverb (in those days) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Back then most people didn't even have cell phones. |
sırt sırtaadverb (with backs together) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Stand back to back so I can see who is taller. |
arka arkayaadjective (figurative (consecutive) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The team was able to win back-to-back games for the first time in a month. |
normale dönmekadverb (reverting to usual state) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In television, at the end of an episode usually everything goes back to normal. |
arka bahçenoun (rear garden) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They sit in the backyard and read all summer. |
arka avlunoun (UK (rear paved area) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
semtnoun (figurative (own vicinity) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
arka bahçenoun as adjective (US (in rear garden) |
uzak bölgenoun (remote or undeveloped area) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
arka koltuktakinoun as adjective (in the seat at back of a vehicle) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) This car is fitted with three backseat seatbelts. |
arka plandakinoun as adjective (US, figurative (secondary, subordinate) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
desteknoun (support) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When the policeman realized he couldn't handle the situation alone, he called for backup. |
yedek kopyanoun (duplicate copy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This is a backup; the original copy is in the filing cabinet. |
yığınnoun (accumulation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There is a backup of paperwork that we need to file by the end of the day. |
trafik sıkışıklığınoun (informal (traffic jam) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There is a backup on the interstate just north of the city. |
yedeknoun as adjective (alternative) (plan, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'm going to keep my old laptop as a backup computer just in case my new one breaks down. |
yedek kopyanoun (data: duplicate) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It's a good idea to make a backup copy of important documents. |
hemen dönmekverbal expression (informal (return soon) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I'll be right back; I have to run over to the grocery store for some eggs. |
arkasındanexpression (figurative, informal (without [sb]'s knowledge) (birisinin) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She often told lies about him behind his back. |
hayata döndürmek, yaşama döndürmekverbal expression (resuscitate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
tekrar uygulamaya geçirmekverbal expression (figurative (reintroduce) (mecazlı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The idea, once rejected, has been brought back to life by proponents. |
arkaya taramak, geriye taramak(hair: comb back) (sa.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Rachel brushed back her hair. |
geri satın almanoun (act of repurchasing [sth] sold) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
geri aramak(return a phone call) (telefon) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll call back when I can. |
geri aramak(return phone call to) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'll call her back later. |
nakit paraüstünoun (immediate payment discount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This credit card offers cashback on all supermarket spending. |
nakit puannoun (supermarket service) (süpermarket) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The cashier asked Jill if she wanted cashback. |
orta saha oyuncusunoun (soccer player) (futbol) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
geri dönmekverbal expression (return in order to do [sth]) (bir şeyi yapmak için) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Ava left home at 18, but came back ten years later to care for her mother. |
kesintinoun (economizing) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) How severe will the company's cutbacks be? |
geri çekilmekverbal expression (retreat) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He ordered his troops to draw back from the border. |
çekmek(pull away, apart) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) When I drew back the curtains, sunlight flooded in. |
geride kalmak(fail to keep up) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The runner fell back after the fourteenth mile of the marathon, when her legs grew tired. |
yedeknoun as adjective (informal (backup, used as last recourse) What is our best fallback option if the band decides to cancel? |
geri bildirimde bulunmakverbal expression (relay [sth] back to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Karen appreciates her staff feeding back intormation to her on a regular basis. |
İngilizce öğrenelim
Artık back'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
back ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.