İngilizce içindeki leave ne anlama geliyor?
İngilizce'deki leave kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte leave'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki leave kelimesi ayrılmak, ayrılmak, terketmek, bırakmak, bırakmak, bırakmak, vermek, bırakmak, emanet etmek, unutmak, getirmemek, izin, izin, izin, izin, yapraklanmak, geriye kalmak, bırakmak, bırakmak, vermek, bırakmak, bırakmak, yanında getirmemek, geride bırakmak, geride bırakmak, -den kaçıp kurtulmak, bırakmak, hariç tutmak, unutmak, yıllık izin, ücretli tatil izni, izne çıkmak, izne ayrılmak, rahat bırakmak, rahatsız etmemek, dışında bırakmak, kendi haline bırakmak, -e gitmek, evi terketmek, beni rahat bırak, yetersiz olmak, didik didik aramak, izin, izin, bırakmak, hadi ya, hadi be, açık kapı bırakmak, olay yerinden ayrılmak, iz bırakmak, annelik izni, izinde, (denizcilere verilen) karaya çıkma izni, karaya çıkma izni, hastalık izni anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
leave kelimesinin anlamı
ayrılmakintransitive verb (depart) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Is John here? No, he's already left. |
ayrılmak, terketmektransitive verb (go away: from a place) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm going to leave this town at three o'clock today. Bugün saat üçte bu kasabadan ayrılıyorum. |
bırakmaktransitive verb (abandon) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He left his wife at home, and went out with his friends on Friday night. Cuma gecesi, eşini evde bırakıp arkadaşlarıyla eğlenmeye gitti. |
bırakmaktransitive verb (let remain) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I enjoyed my meal, but left some of the potatoes as I was feeling rather full. |
bırakmak(let remain: for [sb] else) (birisine bir şey) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He left only one piece of pizza for the others. |
vermektransitive verb (let [sb] keep, take) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Leave me your number in case I need to get in touch. |
bırakmak, emanet etmek(entrust) (bir şeyi birisine) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Can I leave my keys with you in case something happens? |
unutmaktransitive verb (forget to bring) (eşya) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Oh, no. I left the present at home. İşe bak. Hediyeyi evde unuttum. |
getirmemektransitive verb (not bring) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I've left the keys on the kitchen table in case you want to go out. |
izinnoun (permission to act) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The commander gave the soldier leave to manage the situation as he wanted. |
izinnoun (permission for absence) (iş) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My boss gave me leave to study for three months. |
izinnoun (permitted absence) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I will be on leave until August the fifteenth. Ağustos'un onbeşine kadar izinde olacağım. |
izinnoun (period of absence) (işten) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He has two weeks' leave in the summer. |
yapraklanmakintransitive verb (grow leaves) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Many trees leave in the spring, as the weather gets warmer. |
geriye kalmaktransitive verb (remainder) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Five minus three leaves two. |
bırakmaktransitive verb (have remaining) (elinde, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The coat cost thirty-five dollars and the shoes cost twenty, so that leaves us only five dollars. |
bırakmak, vermektransitive verb (deposit, give) (telefon numarasını, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He left his phone number on the answering machine. |
bırakmak(bequeath) (miras olarak) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) In his will, her father left her the antique clock. |
bırakmak(have remaining) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) If you take that twenty-pound note, you'll leave me with less than five pounds. |
yanında getirmemekphrasal verb, transitive, separable (fail to bring) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It wasn't until I got to the airport that I found I had left my passport behind. |
geride bırakmakphrasal verb, transitive, separable (get ahead of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The sprinter from Nigeria left all the other runners behind. |
geride bırakmakphrasal verb, transitive, separable (figurative (perform better) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) From a very early age, Joseph has always left his peers behind. |
-den kaçıp kurtulmakphrasal verb, transitive, separable (shed, escape [sth/sb] unwanted) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Brian has a good job now and has left his days of poverty behind him. |
bırakmakphrasal verb, intransitive (informal (stop doing [sth]) (bir şey yapmayı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Maisie's brother was taunting her about her new glasses, so she told him to leave off. |
hariç tutmakphrasal verb, transitive, separable (person: exclude) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) All the other children were invited to the party, but I was left out. |
unutmakphrasal verb, transitive, separable (omit) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The bread did not rise because I left out the yeast by mistake. |
yıllık izinnoun (UK (time allowed off work in a year) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I have got 22 days of annual leave this year. |
ücretli tatil izninoun (US (paid vacation from work) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
izne çıkmak, izne ayrılmakverbal expression (be absent from job) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The soldier will go on leave next week to visit his family. |
rahat bırakmak(not disturb) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I just want to be left alone to get on with my novel. |
rahatsız etmemek(stop harassing) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She wished that the man beside her at the bar would leave her alone. |
dışında bırakmak(figurative (exclude) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Leaving aside the two sunflowers, her garden did not have any flowers. |
kendi haline bırakmakverbal expression (informal (not disturb) (birisini, bir şeyi) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Leave him be. |
-e gitmek(depart) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Soon high school graduates will leave for college. |
evi terketmekverbal expression (move out of family house) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She left home at 17 to go to university in another province. |
beni rahat bırakinterjection (go away) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Stop picking on me! Just leave me alone! |
yetersiz olmakverbal expression (be inadequate) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Your table manners leave much to be desired. The house was cute on the outside, but inside left much to be desired. |
didik didik aramakverbal expression (figurative (search thoroughly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In the investigation to find the missing child, the police have left no stone unturned. |
izinnoun (permission for time off) (işten) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My company granted me a leave of absence to care for my father. |
izinnoun (time off) (iş) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I took a four-month leave of absence to travel. |
bırakmakverbal expression (informal (stop doing [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The mother told her son to leave off ripping the pages out of the book. |
hadi ya, hadi beinterjection (slang, UK (expressing disbelief) (argo) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Leave over - you're having me on! |
açık kapı bırakmakverbal expression (figurative (allow possibility, access) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When the reigning gold medalist fell, she left the door open for her competitors. |
olay yerinden ayrılmakverbal expression (flee the location of: accident or crime) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The hit-and-run driver was charged with leaving the scene of the accident. |
iz bırakmakverbal expression (figurative (make an impact) (birisi/bir şey üzerinde) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Parents leave their mark on their children. |
annelik izninoun (time off work for a new mother) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Temps often provide cover while a full-time employee is on maternity leave. |
izindeadverb (taking time off) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I'll be on leave for the next two weeks. My husband is on leave from work indefinitely because he broke his leg last weekend. |
(denizcilere verilen) karaya çıkma izninoun (permission for sailor to spend time on shore) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) All the crew will be given 48 hours' shore leave in Dover. |
karaya çıkma izninoun (time sailor spends on shore) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When sailors are on shore leave, the bars in port make large profits. |
hastalık izninoun (time off work for illness) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Freddy's teacher has been on sick leave for three weeks or more. |
İngilizce öğrenelim
Artık leave'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
leave ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.