İngilizce içindeki heading ne anlama geliyor?
İngilizce'deki heading kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte heading'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki heading kelimesi başlık, yazı/metin başlığı, rota, kafa, baş, tura, başkan, baş, yönetmek, idare etmek, -e doğru gitmek, öndeki, ilk, ön, karşı, zeka, akıl, yetenek, kabiliyet, soğukkanlılık, sakinlik, kişi, üst sıra, başkan, baş, baş kısım, baş, basınç, baş, baş, ok ucu, kafa, manşet, sayfa başı, baş, tuvalet, hela, silindir başı, hayvan, köpük, baş, memba, ray kafası, oral seks, baş, baş, -lık, -lik, doğru gitmek, baş vermek, önce gelmek, birincisi olmak, başkanlık etmek, yöneltmek, kafa vurmak, başlık atmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
heading kelimesinin anlamı
başlık, yazı/metin başlığınoun (text) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The heading of the article made no sense. |
rotanoun (direction of vessel) (gemi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The navigator calculated the heading for the captain. |
kafa, başnoun (anatomy: skull) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The neck connects the head to the body. Boyun kafayı vücuda bağlar. |
turanoun (tossed coin: head side up) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) "Heads or tails?" she asked, flipping the coin. |
başkannoun (leader, director) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He is the head of the library association. Kendisi bu firmanın yöneticisidir. |
başadjective (principal) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The head physician is Dr. Thomas. Baş hekim Dr.Taşkıran'dır. |
yönetmek, idare etmektransitive verb (lead) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The ex-congressman headed the investigation. Soruşturmayı eski milletvekili yönetti. |
-e doğru gitmekintransitive verb (face, go: in a given direction) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If we head south, we should get home eventually. |
öndekiadjective (at the front, leading) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The head runner was starting to slow down. |
ilkadjective (at the top, first) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The head item on the agenda was going to be difficult to resolve. |
ön, karşıadjective (maritime: from in front of) (rüzgar, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The strong head winds slowed the sailing vessel. |
zekanoun (figurative (thought, intellect) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He has a good head for science. |
akılnoun (figurative (intelligence) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Use your head! You can find a creative way to get it done. |
yetenek, kabiliyetnoun (figurative (ability) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I just don't have the right head for management. |
soğukkanlılık, sakinliknoun (figurative (composure) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Though he was mad, he kept his head about him in public. |
kişinoun (person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They charge five dollars a head to get into the dance club. |
üst sıranoun (top: in achievement, ability) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He was at the head of his class at Harvard. |
başkannoun (chief, president) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) That man is the head of the company. |
başnoun (extremity) (kemik, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The head of the bone slots into the socket. |
baş kısım, başnoun (front position) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Since it was his birthday, he sat at the head of the table. |
basınçnoun (fluid pressure) (sıvı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) As the locomotive went faster and faster, it built up quite a head of steam. |
başnoun (part likely to burst) (sivilce, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He burst the pimple by poking its head with a needle. |
başnoun (drum) (davul) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A conga drum is tuned by adjusting the tension of its head. |
ok ucunoun (arrow) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The shaft of the arrow was made of ash, and its head was made of metal. |
kafanoun (recording device) (teyp, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The sound from the cassette player was dull because the head was dirty. |
manşetnoun (headline) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The front page of the newspaper had a massive head when war broke out. |
sayfa başınoun (page) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We usually put the article's title at the head of the page. |
başnoun (tool) (alet) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The head of the hammer is made of strengthened metal so it doesn't malform. |
tuvalet, helanoun (maritime: toilet) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He's gone to the head to pee. |
silindir başınoun (cylinder) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The cylinder head is an essential part of an internal combustion engine. |
hayvannoun (herd animal) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The farmer sold his cattle for fifty dollars per head. |
köpüknoun (beer, other foam) (bira) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The waiter poured the beer so that it would have a lot of head on top. |
başnoun (compact plant part) (marul, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This new lettuce has a tight head. |
membanoun (river source) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The head of this river is a small stream in the Rocky Mountains. |
ray kafasınoun (railhead) (tren) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The engineers fixed the head so that the wheels of the train could run smoothly along it. |
oral seksnoun (slang (fellatio) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ana enjoys giving her boyfriend head. |
başnoun (bow of a ship) (geminin ön kısmı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The sailors used a rope at the head of the ship to fasten it to the wharf. |
başnoun as adjective (of or affecting the head) (başla ilgili) The doctors kept him in hospital for observation after his head injury. |
-lık, -liksuffix (noun: state of being) (olma hali) For example: godhead Örnek: Tanrılık |
doğru gitmekintransitive verb (go in a direction) (bir yere) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We are going to head to Arizona next on our trip. |
baş vermekintransitive verb (form a head) (bitki, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This lettuce heads early. |
önce gelmektransitive verb (precede) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The candidate for prime minister headed the list of candidates. |
birincisi olmaktransitive verb (excel) (sınıfın, vb.) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) He heads his class in language studies. |
başkanlık etmektransitive verb (be the chief of) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) That man heads the fire service for the whole country. |
yöneltmektransitive verb (turn aside) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The sheepdog headed the sheep away from the river. |
kafa vurmaktransitive verb (sports: hit with one's head) (topa, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The football player headed the ball into the net. |
başlık atmaktransitive verb (put as a title) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The journalist headed the article "Ways to Avoid Being Overworked." |
İngilizce öğrenelim
Artık heading'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
heading ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.