İngilizce içindeki air pump ne anlama geliyor?
İngilizce'deki air pump kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte air pump'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki air pump kelimesi hava, hava, ortam, esinti, çevre, ortam, yayınlamak, söylemek, melodi, görünüm, görünüş, tavır, hava ulaşımı, havalandırma, havalandırma sistemi, klima, uçakla ilgili, kurum, yayınlanmak, havalandırmak, klima, klima, klima, iklimlendirme, klima tesisatı, hava filtresi, hava kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, hava nakliyesi, oda spreyi, oda parfümü, hostes, uçak/hava hostesi, bayan havayolu görevlisi, (uçakta yolcu gibi görünen) gizli güvenlik görevlisi, (uçakta yolcu gibi görünen) gizli güvenlik görevlisi, hava kirliliği, hava saldırısı, havayolu grevi, uçak yolculuğu, hava yolculuğu, hava seyahati, hava deliği, havalandırma deliği, klimalı, hava trafik kontrolörü, hava yastığı, hava kilidi, hava valfı, hava geçirmez kabin, hava geçirmez, hava sızdırmaz, sağlam, uçuş yolu, temiz hava, sıcak hava balonu, yayından kalkmış, yayına son vermek, yayında, açık hava, açık hava, açık hava tiyatrosu, yayından kaldırmak, sonuca bağlanmamış anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
air pump kelimesinin anlamı
havanoun (space above, around) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The magician seemed to hover in the air before their eyes. |
hava, ortamnoun (atmosphere) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The air in the bar was thick with smoke. Barın içindeki hava sigara dumanıyla kaplıydı. |
esintinoun (wind) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I felt a gust of air on my neck. |
çevre, ortamnoun (ambiance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) His departure cast an air of sadness over their gathering. |
yayınlamaktransitive verb (show, broadcast) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) All of the networks will air the debate. |
söylemektransitive verb (figurative (express, vent) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The students went to the principal to air their grievances. |
melodinoun (melody) (müzik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The violinist played a beautiful Irish air. |
görünüm, görünüşnoun (appearance) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She has the air of a Spaniard, but is actually English. |
tavırnoun (attitude, aura) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Phil's new suit gave him an air of confidence. |
hava ulaşımınoun (air transport) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In the nineteen twenties, people began crossing the ocean by air. |
havalandırma, havalandırma sistemi, klimanoun (informal, US (air conditioning) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'm a little hot, so I'm going to turn on the air. Burası biraz sıcak, onun için havalandırmayı açacağım. |
uçakla ilgilinoun as adjective (relating to aircraft) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
kurumplural noun (haughty manner) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Michael comes from a very ordinary family, despite his airs. |
yayınlanmakintransitive verb (be broadcast) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The interview with the president is going to air this Monday. |
havalandırmaktransitive verb (room, space: ventilate) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Let's open the windows to air the room. |
klimanoun (initialism (air conditioning) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) All our rooms are equipped with television, fridge and AC. |
klimanoun (device: cools the air) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The air conditioner was broken, so I turned on the fan. |
klimanoun (system: cools the air) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I only turn on the air conditioning on the hottest days. |
iklimlendirmenoun as adjective (system: for cooling air) The air-conditioning unit has broken down. |
klima tesisatınoun (device: cools the air) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The repairman will arrive between 1-4pm today to fix your air conditioning unit. |
hava filtresinoun (device: removes dust from air) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It's important to clean the air filter regularly to keep your motorbike functioning properly. |
hava kuvvetlerinoun (military: aviation unit) (askeri) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) France has a larger air force than the UK. |
Hava Kuvvetlerinoun (US (USAF: United States Air Force) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dan is a pilot in the Air Force. |
hava nakliyesinoun (transport of goods by plane) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The company sent the items by air freight. |
oda spreyi, oda parfümünoun (product that combats odours) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I sprayed the room with air freshener to cover the dog's smell. |
hostes, uçak/hava hostesi, bayan havayolu görevlisinoun (dated (female airline steward) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The air hostess served drinks to the passengers on the flight. The more current term for air hostess is flight attendant. |
(uçakta yolcu gibi görünen) gizli güvenlik görevlisinoun (UK (officer in Royal Air Force) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Johnson holds the rank of Air Marshal. |
(uçakta yolcu gibi görünen) gizli güvenlik görevlisinoun (US (aircraft security agent) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Only a small number of flights have an air marshal on board. |
hava kirliliğinoun (contamination of the atmosphere) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Toxic emissions from factories have increased air pollution. |
hava saldırısınoun (military: aerial attack) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The military conducted an air strike on the enemy base. |
havayolu grevinoun (airline work stoppage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
uçak yolculuğu, hava yolculuğu, hava seyahatinoun (uncountable (plane journeys) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Air travel is no longer the journey of wonderment it was fifty years ago. |
hava deliği, havalandırma deliğinoun (outlet for air) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The hospital discovered that the virus was being carried through the air vents. |
klimalıadjective (with air-cooling system) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The hotel said that for a few more dollars we could have an air-conditioned room. |
hava trafik kontrolörünoun (person: directs aircraft) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The air-traffic controller directed the plane to a runway. |
hava yastığınoun (self-inflating safety device) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) In the event of a crash, an airbag can save you from a serious head or chest injury. Çarpışma sırasında hava yastığı ciddi baş ve göğüs yaralanmalarına karşı korur. |
hava kilidi, hava valfınoun (between rooms) (odalar arasında) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
hava geçirmez kabinnoun (pressurized chamber for divers) (dalgıçlar için) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
hava geçirmez, hava sızdırmazadjective (completely sealed) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The samples should be stored in an airtight container. |
sağlamadjective (figurative (irrefutable) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The attorney presented an airtight argument and won the trial. |
uçuş yolunoun (skyway: plane route) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There is a heavily traveled airway that passes right over our house. |
temiz havanoun (clean, outdoor air) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
sıcak hava balonunoun (passenger balloon) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Have you ever been for a ride in a hot-air balloon? |
yayından kalkmışadjective (not broadcasting) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I loved that show, but unfortunately it's been off the air for years and I can't watch it anymore. |
yayına son vermekadverb (no longer broadcast) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Our local radio station goes off the air at midnight, and then there are no more programs to listen to. |
yayındaadverb (being broadcast) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Ssh! We're on the air, and the whole world can hear you cough. |
açık havanoun (outdoors) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Hiking in the mountains is my favourite pastime; I have always loved the open air. |
açık havanoun as adjective (pool, market: outdoor) I love swimming in an open-air pool. |
açık hava tiyatrosunoun (outdoor auditorium) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) They are performing Shakespeare plays at the open-air theatre this summer. |
yayından kaldırmakverbal expression (stop broadcasting [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Howard Stern's radio program was taken off the air for a while because he offended some listeners. |
sonuca bağlanmamışexpression (informal, figurative (uncertain) We may spend Christmas in Paris or Rome; our plans are still up in the air. |
İngilizce öğrenelim
Artık air pump'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
air pump ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.